Ana içeriğe atla

Kayıtlar

YILANKAVİ ÇİSENTİLER

YILANKAVİ ÇİSENTİLER Kandilli'de yılankavi çisentilere teşne bir güz akşamı; Anadoluhisarı sırtlarında palazlanan    serin rüzgar seyrek saçlarını savurduğu esnada, çayından buruk az yudumlar alarak    söze girişiyor emekli nahiye müdürü Refet Bey: ' Siz ne bilirsiniz Kandilli'yi, Dördüncü Murat Han, Revan Seferi dönüşü şu tepemizdeki semtteki köşkte cihana gözlerini açan Şehzade Mehmet için döktürtüyor tüm kandilleri. Her kaldırım taşı sanki ateşböceği her kuytu adeta cennet nuru. İşiten    gören kim varsa kulaktan kulağa ağızdan ağıza    gele gelmiş namı bize kadar ve oluvermiş ismi buraların Kandilli' diyerek çevre esnafı kendisine hayran bıraktığı esnada, caddenin hemen karşısında ki mütevazi ama bir o kadar da şirin malikanenin İbranice'deki tanımına uyan kuruluktaki bahçesinde bir karartı beliriyor. Bu karartının adı Ali Sami. Halet-i ruhiyesi annesi Emine Hanımın tesirinde. Uzaktan izliyor galibinin yan bahçeden bin bir izinle koparılm...

ŞAMPİYON !

                           ŞAMPİYON...!!! Ve hırpani, katrana çalan kara tüylü, ve güvensiz, kaybettiği sol pençesinin yerine bir yumruya basarak zor ayakta durabilen, ve mahçup, başı sonsuza dek öne eğik, ve tedirgin, emekli bir çoğrafya öğretmeni kadar    metanetli , ve uykusuz ve sarhoş bir konsomatris kadar fütursuz, ve masum güvercinlerin pek uğrak yeri olmayan Apolyont Gölünün kıyısında , Balıkesir'den Ali Hikmet Paşa'nın emriyle çıkmış, 1929 mayısının ılık Gölyazı sabahına    Yüzbaşı Fahri komutasıyla uyanmış istihkam bölüğü işte :    Ve hırpani, ve güvensiz, ve mahçup, ve tedirgin, ve metanetli , ve fütursuz, ve uykusuz... Ve düzleştirdiği, taşlarını çıkarttığı , çevresine duvarlar ördüğü, bir küçük ahşap tribün eklediği bu topraklardan bir Türkiye Şampiyonu çıkacağından habersiz. 1 AY ÖNCESİ. YER: BÜGÜNKÜ ÇELİK PALAS OTELİNİN YANINDAKİ ATATÜRK KÖŞKÜ: " Nasıl söyleriz bun...

ALBERT ABİ

Haziranda neşeli bir cumartesi akşamüstü silüeti deniz yüzeyine vururken düşünmek on metre altındaki fena buruk karanlığı, ve bilmem kaç bin metrede uçak camından bakmak varken bulutlara , içinde bir garip düşme    hissi , kasksız bir motosikletli hızla geçerken önünden özgürlüğe naziresiyle aklından geçenler midende bulantıyla karışık , açık bir gecede yıldızların ışıltısı değil gökyüzünde görebildiğin ikinci biranın ardından, soğuk siyahlık, ya öksürüğe tekabül eden her bırakıyorum şu zıkkımı fikrinin yerini alan sigara paketinin o ne tatlı açılan kısık jelatin sesi, çocukluğunun bir pazar gecesi mis gibi kokularla çıkmışken banyodan , kulağına çalınan bizimkiler dizisinin içini ezen jenerik müziği , ortaokulda sınıf askılığına asılı rengarenk güzelim montlardan gelen müphem kokuya alışık olmayan sözlü sırasının sana yaklaşma anı aklıma gelirken okuyorum ALBERT CAMUS'un şu satırlarını;    " iki kere intihar fikri. İkincisinde, hala denize bakarken, şakaklarında ür...

MANTIK SİLSİLESİ

Alman matematikçi ve rasyonalist düşünür GOTTFRİED WİLHELM LEİBNİZ ‘düşüncenin alfabesi’ olarak nitelediği genel prensipte ; iki şeyin ne zaman birbirine eşit olarak görülebileceği konusunda açık ve net bir tanım getirmiş , buna ilave olarak hiçbir ifadenin aynı anda hem doğru hem yanlış olamayacağını belirtmişti. Örneğin; her biyografi yazarı bir yazardır, bazı politikacılar biyografi yazar, dolayısıyla bazı politikacılar yazardır. Lakin bu şekile formüle edeceğimiz çıkarımlar bizi doğru sonuca götürmez. Çünkü bu çıkarımda , koşul cümleleri doğru bile olsa , sonucun yanlış olabileceği bazı durumlar bulunabilir. Örneğin ; her insan bir memelidir, bazı boynuzlu hayvanlarda memelidir, dolayısıyla bazı boynuzlu hayvanlar insandır. Mantığın bu şekilde süregelmiş felsefi argümanlarına naçizane bende bir not düşmek arzusundayım. Örneğin ; her voleybol oynayan bir sporcudur, bazı kadınlar  voleybol oynar, dolayısıyla bazı kadınlar voleybolcudur. LEİBNİZİN kuramı tam burda devreye gir...

horoz ibiği çiçeği

        HOROZ İBİĞİ ÇİÇEĞİ Yumuşak mezelere sert rakılar ekleniyor, usdaki pusu devşirenin latince binde anlamındaki promil olmaması bekleniyor,    uzun sigaraların dumanı arasından düşünülüyor kızıl bir forma içinden yükselen yumruk ve ekleniyor yumuşak biralara sert mezeler. Irak Nasıriye de bir bombalı intihar saldırısı kızılca kıyamet , 17 İtalyan askeri yoktur    artık hayatta. Ne işleri var diyor Roma dan 3000 km uzaklıkta ki üstü çorak toprakta,    rumuzu Armanto yani Horoz İbiği Çiçeği olan bu kızıl Livorno formalılar. Çekiyor dünyanın ilgisini, italyanın tepkisini. Haykırıyorlar bir ağızdan Na-si-ri-ye Na-si-ri-ye, her yıl 1500 işçinin iş kazalarında yok oluşunun, unutuluşunun anısına. Armando Picchi efsanesini yaşatıyor stadlarına ismini vererek Livorno tribünleri,    çimlere çıkıyor bu stadta Hapoel Tel Aviv takımı aynı tribünler bu kez yer gök    Filistin bayrağı. Tüm ülke şike dosyalarıyla işgal ...

ATEŞKES

                                                      ATEŞKES Sigarasının bitişi mi yoksa son bir fırt  için yanmaktan zifte çalan renkteki işaret ve orta parmaklarımı en acıtan içini? Uğruna savaştıkları petrol şimdilerde sadece sinekleri savmak için kollarına sürdüğü en ucuz şey. Ne de güzel söylemişti dedesi, sadece şeytan pisliği...   Yanında vurulan arkadaşının iç çamaşırını çalıp giymek mi daha midesini bulandıran yoksa o bez parçasından kaptığı hastalık mı? Uğruna savaştıkları toprak şimdilerde sadece ölüleri gömdükleri en değersiz yer. Ne de güzel söylemişti babası, her toprak herşeyi taşıyamaz... Savunmakla görevlendirildiği    hat mı belirleyen kaderini yoksa üniformasındaki işaretler mi?    Uğruna savaştıkları sınır şimdilerde en bayağı geometrik şekiller kalemle çizilen. Ne de güzel söylemişti abisi, ...

PATATES

                                    PATATES   Çıkrık kadar çıt çıkmayan çirkin çıplak çalılık, çalışmayan çalçene çakırkeyf çapkınların çakı çatıp çarşıdan çaldıkları çalgılarla çenginameye büründü. Ötede çıraları çakmakla çakan çakal çarkçının çalıntı çamaşır çıkısı ve o çayırlığı mesken bellemiş Çankırılı Çavuş Çakırbey'in çıngıraklı çarpık çadırının yanındaki çaykaranın çakıllı taban çağıltısının çığlık gibi çarptığı çamları çalımlıyor çift çeyrek çarşı arşını çapındaki çarıklar. Bu çarıkların sahibi Behçet ve Artin. Ben onların yalancısıyım. Evden kaçışları, gecenin bir vakti pek tekin olmayan çayırlıktan geçip Abbasağa yokuşuna varışları. Komşunun sandalını izinsiz alıp Dolmabahçe açıklarına kadar kürek çekişleri. Saraya varmadan acemi kürek çekişlerinden ne de çok ıslandıkları, uzaktan izledikleri saray camları, yorulmuş olmaları ama buna değip değmediği tartışmaları, Sultan A...