Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ATEŞKES

                                                      ATEŞKES Sigarasının bitişi mi yoksa son bir fırt  için yanmaktan zifte çalan renkteki işaret ve orta parmaklarımı en acıtan içini? Uğruna savaştıkları petrol şimdilerde sadece sinekleri savmak için kollarına sürdüğü en ucuz şey. Ne de güzel söylemişti dedesi, sadece şeytan pisliği...   Yanında vurulan arkadaşının iç çamaşırını çalıp giymek mi daha midesini bulandıran yoksa o bez parçasından kaptığı hastalık mı? Uğruna savaştıkları toprak şimdilerde sadece ölüleri gömdükleri en değersiz yer. Ne de güzel söylemişti babası, her toprak herşeyi taşıyamaz... Savunmakla görevlendirildiği    hat mı belirleyen kaderini yoksa üniformasındaki işaretler mi?    Uğruna savaştıkları sınır şimdilerde en bayağı geometrik şekiller kalemle çizilen. Ne de güzel söylemişti abisi, ...

PATATES

                                    PATATES   Çıkrık kadar çıt çıkmayan çirkin çıplak çalılık, çalışmayan çalçene çakırkeyf çapkınların çakı çatıp çarşıdan çaldıkları çalgılarla çenginameye büründü. Ötede çıraları çakmakla çakan çakal çarkçının çalıntı çamaşır çıkısı ve o çayırlığı mesken bellemiş Çankırılı Çavuş Çakırbey'in çıngıraklı çarpık çadırının yanındaki çaykaranın çakıllı taban çağıltısının çığlık gibi çarptığı çamları çalımlıyor çift çeyrek çarşı arşını çapındaki çarıklar. Bu çarıkların sahibi Behçet ve Artin. Ben onların yalancısıyım. Evden kaçışları, gecenin bir vakti pek tekin olmayan çayırlıktan geçip Abbasağa yokuşuna varışları. Komşunun sandalını izinsiz alıp Dolmabahçe açıklarına kadar kürek çekişleri. Saraya varmadan acemi kürek çekişlerinden ne de çok ıslandıkları, uzaktan izledikleri saray camları, yorulmuş olmaları ama buna değip değmediği tartışmaları, Sultan A...

KURMAY KAFASI

Kısılan gözlerini dağlayan güneş yanığını,iyot esanslı marmara rüzgarına katık ediyordu.Kursağına bu sabah düşenler geçti aklından; dünden kalmış birkaç simit parçası, yeni yeni dadandığı gösterişli malikanenin çöpünden bulabildiği içiçe geçmiş akşam yemeği artığı ve tatlı niyetine başlarda hiç sevemediği karpuz kabuğu. Midesindeki tuhaf his için kendini suçladı, ne lüzumu vardı ki acelenin. Farkında olmadan yine büyük ihtimalle, sigara izmaritlerinide yutmuştu onca şeyin arasında.Su bile serinletmemişti denize soktuğu akılsız başını. Karşı cinsle de arası pek iyi sayılmazdı hani. Komik buluyorlardı kahkasını üstelik. Pek titiz olduğu da söylenemezdi. Geçenlerde ayağına limanda    bulaşan mazotun yapışkan katran karası izi seçilebiliyordu belli belirsiz. Bir türlü vazgeçemediği, doğumundan beri tek arkadaşı olan ürkekliği onu iyice yalnızlığa sürüklemişti bunca olan yetmezmiş gibi. Ailesinden hatırlayabildiği ise silik, müphem, duygusuz bir avuç anı. Ne iyi olurdu diye geçir...

RÜYA TAKIM

      RÜYA TAKIM Oyun bu, sadece    naif bir oyun. Bir oyun bu sadece, adaşı    akımın naziresinde sade'ce bir oyun. Rüya takım tabiri ne boş kullanılmış meğer    faniyat aleminde. Daha dikkatli baksaydı eğer görecekti her seyirci cihannüma terasından; en güzel maçı, en güzel hakemi, en güzel oyuncuları, en güzel oyunu... Oyun bu, sadece romantik bir oyun. Bir oyun bu sadece, adaşı akımın naziresinde sade'ce bir oyun. Sevgi tabiri ne boş kullanılmış meğer külliyat aleminde. Daha dikkatli baksaydı görecekti her seyirci min es semai'den; en güzel maçı, en güzel hakemi, en güzel oyuncuları, en güzel oyunu...   Oyun bu, sadece gerçekçi bir oyun. Bir oyun bu sadece, adaşı akımın naziresinde sade'ce bir oyun. Vefa tabiri ne boş kullanılmış meğer edebiyat aleminde. Daha dikkatli baksaydı görecekti her seyirci hodbehod; en güzel maçı, en güzel hakemi, en güzel oyuncuları, en güzel oyunu... 8 Haziran 1964'ünün sıcacık öğlen va...

1 KADIN

                                           1 KADIN Puslu, mahşeri bir sis zulmü altında, bol levanten argo selamlaşma nidalarının dükkan kapılarında çınladığı, martıların bu kakafoniye atıfta bulunduğu, taze simit kokusunun damakta bıraktığı tada şaşkınlık uyandıran, kurumaya ramak kala asılı çamaşırların lavanta saçtığı bir Pangaltı sabahı. İşte Ali Asım Bey.Bu uzun sokakta hep tekerrür ettiği üzere yol arkadaşı çocukluk anıları.Köşede ki kaldırımın önünde bir kaç saniye duruyor.6 yaşından beri taşıdığı diz yarasını buraya borçlu.sol diz kapağı sızlarken dudakları nadir görülen tebessümü ile meşgul.Aklından geçenleri kestirmek kolay.Pangaltı Amerikan Garajındaki mesaisine gecikmesini buna bağlamak ise güç, ama ya çaycı Said' in selamını almayışını?  Veznesinin başına geçti bile.Pek titiz olduğu söylenemez.Yer yer çay lekeleri gözlenen, satın alındığındaki zamanlar...

MUSSOLLİNİ'NİN ELİ

                              MUSSOLİNİ'NİN ELİ Vaktin duraksamasına yataklık eden sıkıcı bir oda burası, dar sürmeli kapının az ilerisine mevzilenmiş gaz lambasının aydınlattığı, dengesini tek ayağı emekli bir makineli tüfek bataryasına sabitlenerek    ancak bulabilen    ceviz masanın işgal ettiği, köşelere savaş esirleri gibi ilişmiş iki sekinin aslında    ne de çok yer kapladığı hissi uyandıran, iki köhne ceviz dilsizuşağın refakat ettiği, zeytin ağaçlarıyla tutturulmuş tavanından kuru dallar sarkan, tabanı kireçe bezenmiş toprak olan , sadece tek beklenen haberin ölüm olabileceği bir telgraf odası... Bir kahve muhabettidir gidiyordu bu hiç ışıklı odada. "Bir ben sevemedim zaten şunu" derken esnemesine mani olamadı çok bıyıksız teğmen,kahve ile su arasındaki ezeli münasebet alakadar etti onu uyuklamasının en buhranlı anında. "Derin bir nezaketin icap ettirdiği şekliyle ev...

KALECİNİN SON 10 DAKİKASI

                           KALECİNİN SON 10 DAKİKASI Hiç, hiçlik, hiçti... Her insan düşünür müydü böyle, geçirir miydi içinden, hisseder miydi böyle?Bu denli, bu gibi... Bu gibi... Ciğerlerinin ta içinden başlayıp, soluk borusuna doğru celallenen, karın boşluğunu müphem bir şekilde bulandıran, her soluk alışın sonu kötü bişeyler olacakmış duygusu gibi, kuru, buruk , acı bir öksürük öncesi boğazı saran , herşey tatsız ve ölesiye keyifsiz, aniden yüksek sesle uyandırıldıktan hemen sonraki o bir kaç saniye gibi, evrenin en huzursuz en kasvetli yerindeymişçesine, damarlarında dolaşan kan değilde irin , parmak uçları çelik soğuğu gibi, dili kağıt kesiği, az önce iğrenç bir yalan söylemiş, hacetini uluorta pantalonunda gidermiş gibi, babasını ağlarken gören bir çocuk, sarhoş ve yalnızken aniden başlayan sabah ezanı, doğumda kızını kaybetmiş bir annenin loş, ...