Ana içeriğe atla

KALECİNİN SON 10 DAKİKASI


                          KALECİNİN SON 10 DAKİKASI

Hiç, hiçlik, hiçti...

Her insan düşünür müydü böyle, geçirir miydi içinden, hisseder miydi böyle?Bu denli, bu gibi...

Bu gibi... Ciğerlerinin ta içinden başlayıp, soluk borusuna doğru celallenen, karın boşluğunu müphem bir şekilde bulandıran, her soluk alışın sonu kötü bişeyler olacakmış duygusu gibi, kuru, buruk , acı bir öksürük öncesi boğazı saran , herşey tatsız ve ölesiye keyifsiz, aniden yüksek sesle uyandırıldıktan hemen sonraki o bir kaç saniye gibi, evrenin en huzursuz en kasvetli yerindeymişçesine, damarlarında dolaşan kan değilde irin , parmak uçları çelik soğuğu gibi, dili kağıt kesiği, az önce iğrenç bir yalan söylemiş, hacetini uluorta pantalonunda gidermiş gibi, babasını ağlarken gören bir çocuk, sarhoş ve yalnızken aniden başlayan sabah ezanı, doğumda kızını kaybetmiş bir annenin loş, bakımsız hastane koridorunda duyulan feryadı gibi. Bu gibi...

Yeni kesilmiş çim kokusu ağır ağır kendine getiriyordu onu. Islak antrenman sahasında kale direğine sırtını yasladığından beri ne kadar vakit geçmişti?Girişteki otoparktan gelen kapanan otomobil kapısı seslerini derinlerden işitebiliyordu.Eldiveninin sağ tekini de ne ara çıkartmıştı?Hatırlayamadı. Eldivenin bileği saran o kısmındaki yazıyı okudu usulca alçak bir sesle;  'Robert Enke'.

Kulakta ne de güzel tınlardı diye geçirdi içinden ve yine aynı belirsiz sesle dudakları kıpırdadı; 'Lara Enke'.

Öyle hızlı geçiyordu ki aklından mazi ve öylesine karmakarışık. Kızını nadir görülen bir kalp rahatsızlığı sonucu kaybedeşi ,İstanbul ve Fenerbahçe. Sezonun ilk maçında yediği 3 gol ve apar topar gönderilişi.Türk Hava Yollarının 1238 sefer sayılı Bremen uçağı ve hostesin yaka kartında yazanlar 'LARA'.  O an kızına koyacağı ismi buluşunun tebessümü. Milli takıma tekrar davet edilişi...

Bu sefer onu kendine getiren bir tren sesi oldu. Hemen doğruldu bu treni kaçırmamalıydı. Yüz metre ilerideki Neustadt İstasyonuna vardı. Jetonunu aldı, gişe memuruna teşekkürlerini iletti ve cüzdanını memurun bakışları arasında bankodaki o küçük çukurluğa bıraktı.

Neustadt Tren İstasyonu'nun asırlık saati 12:28'i gösterdiğinde içleri burktu acı bir ambulans sesi, bir kaç dakika sonra taşıyacağı naaşın insanlığa yaşatacağı acıdan habersiz.

Bu yazı 10 kasım 2009 Salısının bir öğlen vaktinde , henüz 2 yaşındaki kızının ölümüne dayanamayıp trenin önüne atlayarak intihar eden Alman milli takımı kalecisi ROBERT ENKE' ye ithafen yazılmıştır.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

20 ocak 1989 / 9:26

 Devir göstergesini belli belirsiz aydınlatan hüzmenin peydah ettiği akis , yeni harman sigarasından kurtulan duman güruhunu ,ilk üflenildiği esnada sanki cuma son ders zilinin akabinde bahçeye koşturan ilkokul talebeleri gibi gösteriyordu  , köhne deri kaplamalı direksiyon simidinin hemen üzerini.Ve  öğretmenleri tarafindan azarı işitince  hizaya giriyordu , kelebek camın önünde bu çok çocuksu duman öbeği.  Uykusu kaçalı çok olmamıştı. Şoför mahalinin hemen arkasında oturduğundan kaptanın ardı ardına eklediği sigaraların peydah ettiği bu temaşa , aklına yalnızca uykusu kaçtıği geceler gelen beşbenzemez fikirlere kısa bir çay molası verdirtmişti.Hep böyleydi bu yeniyetmeliğinden beri. Ne zaman uykusu kaçsa : kasenin dibinde kalan çerez kırıntılarının tadlarının aynılığını , gerçek lezzetlerini bir bütün olarak yenildiğinde alınabildiğini. Yugoslavya denildiğinde , aslında yugo nun güney anlamına geldiğini fakat memleketinin hiç de o konumda bulunmadığını. Pele n...

Nazım Hikmet'in beyninin muhtevası

 Nasıldı acaba yeni kesilmiş çimen kokusunun genizde bıraktığı his , ya yağmur sonrası teftişine çıkmış salyangozların arnavut kaldırımında bıraktığı iz ?  Körolası gardiyanlar yasaklamış mı pazar öğlen vakti voltasını ? Topu iyi saklamışmıdır koğuş zulacısı çelimsiz oğlan ? Kale direği misali konacak parkalar ? Bu zemheri soğuklarında cıkartıp vermez ki hergeleler.  Altışar için büyük yedişer icin küçük. Şartlı tahliye edilmeseydi eğer çiroz cemal  , pintiydi falan ama yakışıklı yönetiyordu müsabakayı namussuzum. Hava kızıla çalmadan bitirmeli maçı, müdüre sözüm var.  Banyo da açılsa bitiş düdüğüne müteakip , ne kiyak. Doğa Ana da örtse zemine çiğini , zemin halis.İki dal cigaram kaldı,  canı sağolsun kaleye geçmek için avantasını isteyen teresin. Ağırıma gitmiyor artık yemekhanecinin her kaçan topun ardından ettiği üstruplu küfürler.Bir de aldık mı bu maçi benim içim Aladağ'dan serin... Diye içinden geçirmistir belki de Nazım Hikmet , bir cumartesi akşamı...

Trilye Üçlemesi

Dünyadaki insanların acaba kaç binde biri şu anda başını aya çevirmiştir ? Halbuki o herşeyi , herkesi görüyor ve gafletimizin üstüne o tatlı o iyi tebessümünü serpiyor der İçimizdeki Şeytan romanında Sabahattin Ali. Üstadın beklentisinin müteakipi romantik merakının aksi yönündeki bir diğer soru ise acaba şu anda kaç kişi başını dünyaya çevirmiştir ? Soru şimdiki zaman eki ile sorulduğunda epeyce ürpertici görünmekle beraber , geçmiş zaman eki aynı soruyu astronomik bir genel kültür bilgisine dönüştürüyor. Cevaplar arasında klasik apollo üçlüsü ilk göze fişeklenenlerden ; Neil Armstrong , Buzz Aldrin , Micheal Collins . Bu üçlünün dünyaya çevrilen başlarının müsebbibleri arasında NASA mühendisi İsmail Akbay , adını İznikteki ilk konsilde mevcut iktidara ters düşüp aforoz edilen üç papazdan ( aya yorgi , aya yani , aya sotiri) alan Trilyenin bir güzel evladı. Cenevizliler zamanında korsan saldırılarına karşı güç birliği yapan üç köyün birleşimiyle şimdilerdeki halini almaya başlıyor...