Ana içeriğe atla

KURMAY KAFASI


Kısılan gözlerini dağlayan güneş yanığını,iyot esanslı marmara rüzgarına katık ediyordu.Kursağına bu sabah düşenler geçti aklından; dünden kalmış birkaç simit parçası, yeni yeni dadandığı gösterişli malikanenin çöpünden bulabildiği içiçe geçmiş akşam yemeği artığı ve tatlı niyetine başlarda hiç sevemediği karpuz kabuğu. Midesindeki tuhaf his için kendini suçladı, ne lüzumu vardı ki acelenin. Farkında olmadan yine büyük ihtimalle, sigara izmaritlerinide yutmuştu onca şeyin arasında.Su bile serinletmemişti denize soktuğu akılsız başını. Karşı cinsle de arası pek iyi sayılmazdı hani. Komik buluyorlardı kahkasını üstelik. Pek titiz olduğu da söylenemezdi. Geçenlerde ayağına limanda  bulaşan mazotun yapışkan katran karası izi seçilebiliyordu belli belirsiz. Bir türlü vazgeçemediği, doğumundan beri tek arkadaşı olan ürkekliği onu iyice yalnızlığa sürüklemişti bunca olan yetmezmiş gibi. Ailesinden hatırlayabildiği ise silik, müphem, duygusuz bir avuç anı. Ne iyi olurdu diye geçirdi içinden, iki düzine istavrit, yanınada…Yanına pek bişey istemezdi, sosyetik yeni adetler işte canım dedi kendine.
İstavritler için başını masmavi denize çevirdi, dalış pozisyonunu rüzgar ardından aldı, nefesini tuttu, kanat açıklığını konrol etti, altından süzülen teknenin kıç tarafındaki yazıya baktı, Heybeliadalı beyaz martı.Bir kez daha baktı , hiç birşey anlamadı. Orada yazanın kendisi gibi ama uyruğu Hindistan olan bir masal kuşu anlamına geldiğinden habersiz Türk martı.

O gün adalı martının refakat ettiğİ bu teknenin adı SAVARONA. İçinde bulunanlar arasında Mustafa Kemal Paşa’nında olduğu Savarona’yı Çam Limanı’nda karşılayan kalabalıkda arkadaşı Kılıç Ali ve oğlu Gündüz Kılıç da var.
O dönemde Türkiyeyi futbol branşında temsil eden Halk Evleri Takımı kadrosunda Gündüz Kılıç var ve Rusya da çoğunda kötü sonuçlar alınan bir özel turnuvada milli formayı terletmiş. Paşanın ilk sorusu “neden yenildiniz?“ oluyor. Gündüz Kılıç izahat vermeye çalışırken Paşa ikinci sorusunu soruyor “bu yenilgiler seni üzdü mü?”
Karşısındaki üzgün genç futbolcuya doğru eğiliyor paşa ve şu sözleri işitiliyor: “Dünyada yenilmeyen takım, yenilmeyen ordu, yenilmeyen kumandan yoktur. Yenilgiden sonra üzülmekte tabidir. Ancak bu üzüntü insanın maneviyatını tahrip edecek seviyede olmamalıdır. Yenilen acilen toparlanmalı kendini yeneni yenmek için olanca gücüyle daha çok çalışmalıdır.”
Hemen ardından Gündüz Kılıça futbolu genel hatlarıyla anlatmasını istiyor ve dikkatlice dinledikten sonra ziyareti şu cümleleriyle son buluyor.
“Desene bizim harp manevraları gibi birşey bu oyunda. Strateji bilgisi ve kurmay kafası ister.”
Bu yazım  "Türk Futbol Camiasına" en derin saygılarımla…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

20 ocak 1989 / 9:26

 Devir göstergesini belli belirsiz aydınlatan hüzmenin peydah ettiği akis , yeni harman sigarasından kurtulan duman güruhunu ,ilk üflenildiği esnada sanki cuma son ders zilinin akabinde bahçeye koşturan ilkokul talebeleri gibi gösteriyordu  , köhne deri kaplamalı direksiyon simidinin hemen üzerini.Ve  öğretmenleri tarafindan azarı işitince  hizaya giriyordu , kelebek camın önünde bu çok çocuksu duman öbeği.  Uykusu kaçalı çok olmamıştı. Şoför mahalinin hemen arkasında oturduğundan kaptanın ardı ardına eklediği sigaraların peydah ettiği bu temaşa , aklına yalnızca uykusu kaçtıği geceler gelen beşbenzemez fikirlere kısa bir çay molası verdirtmişti.Hep böyleydi bu yeniyetmeliğinden beri. Ne zaman uykusu kaçsa : kasenin dibinde kalan çerez kırıntılarının tadlarının aynılığını , gerçek lezzetlerini bir bütün olarak yenildiğinde alınabildiğini. Yugoslavya denildiğinde , aslında yugo nun güney anlamına geldiğini fakat memleketinin hiç de o konumda bulunmadığını. Pele n...

Nazım Hikmet'in beyninin muhtevası

 Nasıldı acaba yeni kesilmiş çimen kokusunun genizde bıraktığı his , ya yağmur sonrası teftişine çıkmış salyangozların arnavut kaldırımında bıraktığı iz ?  Körolası gardiyanlar yasaklamış mı pazar öğlen vakti voltasını ? Topu iyi saklamışmıdır koğuş zulacısı çelimsiz oğlan ? Kale direği misali konacak parkalar ? Bu zemheri soğuklarında cıkartıp vermez ki hergeleler.  Altışar için büyük yedişer icin küçük. Şartlı tahliye edilmeseydi eğer çiroz cemal  , pintiydi falan ama yakışıklı yönetiyordu müsabakayı namussuzum. Hava kızıla çalmadan bitirmeli maçı, müdüre sözüm var.  Banyo da açılsa bitiş düdüğüne müteakip , ne kiyak. Doğa Ana da örtse zemine çiğini , zemin halis.İki dal cigaram kaldı,  canı sağolsun kaleye geçmek için avantasını isteyen teresin. Ağırıma gitmiyor artık yemekhanecinin her kaçan topun ardından ettiği üstruplu küfürler.Bir de aldık mı bu maçi benim içim Aladağ'dan serin... Diye içinden geçirmistir belki de Nazım Hikmet , bir cumartesi akşamı...

Trilye Üçlemesi

Dünyadaki insanların acaba kaç binde biri şu anda başını aya çevirmiştir ? Halbuki o herşeyi , herkesi görüyor ve gafletimizin üstüne o tatlı o iyi tebessümünü serpiyor der İçimizdeki Şeytan romanında Sabahattin Ali. Üstadın beklentisinin müteakipi romantik merakının aksi yönündeki bir diğer soru ise acaba şu anda kaç kişi başını dünyaya çevirmiştir ? Soru şimdiki zaman eki ile sorulduğunda epeyce ürpertici görünmekle beraber , geçmiş zaman eki aynı soruyu astronomik bir genel kültür bilgisine dönüştürüyor. Cevaplar arasında klasik apollo üçlüsü ilk göze fişeklenenlerden ; Neil Armstrong , Buzz Aldrin , Micheal Collins . Bu üçlünün dünyaya çevrilen başlarının müsebbibleri arasında NASA mühendisi İsmail Akbay , adını İznikteki ilk konsilde mevcut iktidara ters düşüp aforoz edilen üç papazdan ( aya yorgi , aya yani , aya sotiri) alan Trilyenin bir güzel evladı. Cenevizliler zamanında korsan saldırılarına karşı güç birliği yapan üç köyün birleşimiyle şimdilerdeki halini almaya başlıyor...