Ana içeriğe atla

1 KADIN

                                           1 KADIN

Puslu, mahşeri bir sis zulmü altında, bol levanten argo selamlaşma nidalarının dükkan kapılarında çınladığı, martıların bu kakafoniye atıfta bulunduğu, taze simit kokusunun damakta bıraktığı tada şaşkınlık uyandıran, kurumaya ramak kala asılı çamaşırların lavanta saçtığı bir Pangaltı sabahı.
İşte Ali Asım Bey.Bu uzun sokakta hep tekerrür ettiği üzere yol arkadaşı çocukluk anıları.Köşede ki kaldırımın önünde bir kaç saniye duruyor.6 yaşından beri taşıdığı diz yarasını buraya borçlu.sol diz kapağı sızlarken dudakları nadir görülen tebessümü ile meşgul.Aklından geçenleri kestirmek kolay.Pangaltı Amerikan Garajındaki mesaisine gecikmesini buna bağlamak ise güç, ama ya çaycı Said' in selamını almayışını? 
Veznesinin başına geçti bile.Pek titiz olduğu söylenemez.Yer yer çay lekeleri gözlenen, satın alındığındaki zamanların aksine sigara külünün bozkır rengine büründürdüğü, çekmecelerinin  kapanmakta zorlandığı dar ve kasvetli bir vezne bu.Randevu defterini çıkarttı, kendi elyazısını okuması zor olsada listenin başındaki  ismi hemen seçiyor  gözlüklerinin arkasından fışkıran Gemlik zeytini büyüklüğündeki hipermetrop  gözleri.  "09:00 Samiye Hanım"
Ufak bir zelzelemi bu? Veznenin üstünden havalanan toz bulutu bu yazının üzerine çöreklendi ,havayı güzelce dövüyor Ali Asım ,  bu acemi hareket minik hortumcuklar oluşturdu veznenin cilasız çıkıntısında.Her zerre ebedi  istirahatgahlarına dönuyor.Nihayet idrak etti bu hengamenin nedenini zayıf algısı .1910 model bir Ford sarsıntılar arasında tüm haşmetiyle karşısında bir mitolojik tanrı gibi, sürücüsü ise bir hanımefendi,tamam işte geldi gizemli  Samiye Hanım.
Ali Asım'ın
elinde bir belge,az önceki patırtının yarattığı toz kümesinin mümessili Ford un açık camından uzatıyor , ifadesi muzafferane.Bir çift zarif saten eldivenin himayesinde daha güzel durdu şimdi ketum kağıt öbeği.Küçük bir fiske bu zerre kalabalığını dağıtıyor orta yerinden daha kolay okunuyor şimdi üzerinde yazılı olanlar.
Ne mi vardı bu belgelerde?
Türkiye nin ilk kadın ehliyeti ve İstinye Köprüsü - Zincirlikuyu arasında yapılacak rallideki yarışacağı kapı numarası.
Samiye Hanım o dönemde bir kadın. Yazar Burhan Cahit Beyin eşi bir kadın ,şimdilerde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı olan Darülelhan dan mezun bir kadın,bir otomobil rallisindeki ilk kadın bu münasebetle kapı numarası  " 1"  olan bir kadın ,kadınların otomobil yarışlarına katılamayacağına dair açılan davayı kazanmış bir kadın ve aynı yarışmada podyum görmeyi başarmış  bir kadın...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

20 ocak 1989 / 9:26

 Devir göstergesini belli belirsiz aydınlatan hüzmenin peydah ettiği akis , yeni harman sigarasından kurtulan duman güruhunu ,ilk üflenildiği esnada sanki cuma son ders zilinin akabinde bahçeye koşturan ilkokul talebeleri gibi gösteriyordu  , köhne deri kaplamalı direksiyon simidinin hemen üzerini.Ve  öğretmenleri tarafindan azarı işitince  hizaya giriyordu , kelebek camın önünde bu çok çocuksu duman öbeği.  Uykusu kaçalı çok olmamıştı. Şoför mahalinin hemen arkasında oturduğundan kaptanın ardı ardına eklediği sigaraların peydah ettiği bu temaşa , aklına yalnızca uykusu kaçtıği geceler gelen beşbenzemez fikirlere kısa bir çay molası verdirtmişti.Hep böyleydi bu yeniyetmeliğinden beri. Ne zaman uykusu kaçsa : kasenin dibinde kalan çerez kırıntılarının tadlarının aynılığını , gerçek lezzetlerini bir bütün olarak yenildiğinde alınabildiğini. Yugoslavya denildiğinde , aslında yugo nun güney anlamına geldiğini fakat memleketinin hiç de o konumda bulunmadığını. Pele n...

Nazım Hikmet'in beyninin muhtevası

 Nasıldı acaba yeni kesilmiş çimen kokusunun genizde bıraktığı his , ya yağmur sonrası teftişine çıkmış salyangozların arnavut kaldırımında bıraktığı iz ?  Körolası gardiyanlar yasaklamış mı pazar öğlen vakti voltasını ? Topu iyi saklamışmıdır koğuş zulacısı çelimsiz oğlan ? Kale direği misali konacak parkalar ? Bu zemheri soğuklarında cıkartıp vermez ki hergeleler.  Altışar için büyük yedişer icin küçük. Şartlı tahliye edilmeseydi eğer çiroz cemal  , pintiydi falan ama yakışıklı yönetiyordu müsabakayı namussuzum. Hava kızıla çalmadan bitirmeli maçı, müdüre sözüm var.  Banyo da açılsa bitiş düdüğüne müteakip , ne kiyak. Doğa Ana da örtse zemine çiğini , zemin halis.İki dal cigaram kaldı,  canı sağolsun kaleye geçmek için avantasını isteyen teresin. Ağırıma gitmiyor artık yemekhanecinin her kaçan topun ardından ettiği üstruplu küfürler.Bir de aldık mı bu maçi benim içim Aladağ'dan serin... Diye içinden geçirmistir belki de Nazım Hikmet , bir cumartesi akşamı...

Trilye Üçlemesi

Dünyadaki insanların acaba kaç binde biri şu anda başını aya çevirmiştir ? Halbuki o herşeyi , herkesi görüyor ve gafletimizin üstüne o tatlı o iyi tebessümünü serpiyor der İçimizdeki Şeytan romanında Sabahattin Ali. Üstadın beklentisinin müteakipi romantik merakının aksi yönündeki bir diğer soru ise acaba şu anda kaç kişi başını dünyaya çevirmiştir ? Soru şimdiki zaman eki ile sorulduğunda epeyce ürpertici görünmekle beraber , geçmiş zaman eki aynı soruyu astronomik bir genel kültür bilgisine dönüştürüyor. Cevaplar arasında klasik apollo üçlüsü ilk göze fişeklenenlerden ; Neil Armstrong , Buzz Aldrin , Micheal Collins . Bu üçlünün dünyaya çevrilen başlarının müsebbibleri arasında NASA mühendisi İsmail Akbay , adını İznikteki ilk konsilde mevcut iktidara ters düşüp aforoz edilen üç papazdan ( aya yorgi , aya yani , aya sotiri) alan Trilyenin bir güzel evladı. Cenevizliler zamanında korsan saldırılarına karşı güç birliği yapan üç köyün birleşimiyle şimdilerdeki halini almaya başlıyor...