Ana içeriğe atla

Kayıtlar

20 ocak 1989 / 9:26

 Devir göstergesini belli belirsiz aydınlatan hüzmenin peydah ettiği akis , yeni harman sigarasından kurtulan duman güruhunu ,ilk üflenildiği esnada sanki cuma son ders zilinin akabinde bahçeye koşturan ilkokul talebeleri gibi gösteriyordu  , köhne deri kaplamalı direksiyon simidinin hemen üzerini.Ve  öğretmenleri tarafindan azarı işitince  hizaya giriyordu , kelebek camın önünde bu çok çocuksu duman öbeği.  Uykusu kaçalı çok olmamıştı. Şoför mahalinin hemen arkasında oturduğundan kaptanın ardı ardına eklediği sigaraların peydah ettiği bu temaşa , aklına yalnızca uykusu kaçtıği geceler gelen beşbenzemez fikirlere kısa bir çay molası verdirtmişti.Hep böyleydi bu yeniyetmeliğinden beri. Ne zaman uykusu kaçsa : kasenin dibinde kalan çerez kırıntılarının tadlarının aynılığını , gerçek lezzetlerini bir bütün olarak yenildiğinde alınabildiğini. Yugoslavya denildiğinde , aslında yugo nun güney anlamına geldiğini fakat memleketinin hiç de o konumda bulunmadığını. Pele n...
En son yayınlar

Nazım Hikmet'in beyninin muhtevası

 Nasıldı acaba yeni kesilmiş çimen kokusunun genizde bıraktığı his , ya yağmur sonrası teftişine çıkmış salyangozların arnavut kaldırımında bıraktığı iz ?  Körolası gardiyanlar yasaklamış mı pazar öğlen vakti voltasını ? Topu iyi saklamışmıdır koğuş zulacısı çelimsiz oğlan ? Kale direği misali konacak parkalar ? Bu zemheri soğuklarında cıkartıp vermez ki hergeleler.  Altışar için büyük yedişer icin küçük. Şartlı tahliye edilmeseydi eğer çiroz cemal  , pintiydi falan ama yakışıklı yönetiyordu müsabakayı namussuzum. Hava kızıla çalmadan bitirmeli maçı, müdüre sözüm var.  Banyo da açılsa bitiş düdüğüne müteakip , ne kiyak. Doğa Ana da örtse zemine çiğini , zemin halis.İki dal cigaram kaldı,  canı sağolsun kaleye geçmek için avantasını isteyen teresin. Ağırıma gitmiyor artık yemekhanecinin her kaçan topun ardından ettiği üstruplu küfürler.Bir de aldık mı bu maçi benim içim Aladağ'dan serin... Diye içinden geçirmistir belki de Nazım Hikmet , bir cumartesi akşamı...

Trilye Üçlemesi

Dünyadaki insanların acaba kaç binde biri şu anda başını aya çevirmiştir ? Halbuki o herşeyi , herkesi görüyor ve gafletimizin üstüne o tatlı o iyi tebessümünü serpiyor der İçimizdeki Şeytan romanında Sabahattin Ali. Üstadın beklentisinin müteakipi romantik merakının aksi yönündeki bir diğer soru ise acaba şu anda kaç kişi başını dünyaya çevirmiştir ? Soru şimdiki zaman eki ile sorulduğunda epeyce ürpertici görünmekle beraber , geçmiş zaman eki aynı soruyu astronomik bir genel kültür bilgisine dönüştürüyor. Cevaplar arasında klasik apollo üçlüsü ilk göze fişeklenenlerden ; Neil Armstrong , Buzz Aldrin , Micheal Collins . Bu üçlünün dünyaya çevrilen başlarının müsebbibleri arasında NASA mühendisi İsmail Akbay , adını İznikteki ilk konsilde mevcut iktidara ters düşüp aforoz edilen üç papazdan ( aya yorgi , aya yani , aya sotiri) alan Trilyenin bir güzel evladı. Cenevizliler zamanında korsan saldırılarına karşı güç birliği yapan üç köyün birleşimiyle şimdilerdeki halini almaya başlıyor...

Biraz Sarı Biraz Mavi

3 nisan 1905 , Arjantin , La Boca bölgesi , Solis Parkı Pazardan kalmış lazanyaları rahmetli annesinden yadigar sicilya tarzı tabaklarına boca etti Esteban . Tel dolap rafları arasından bulabildiği yegane az kırıklı parçaydı oysa ki bu hararetli münakaşalardan geriye kalan. Sigarasını sadece içki ile içebildiğini söyleyip kendisini pek maharetsiz kandıran Juan Antonio kardeşi Teodor’a baktı gerginliği buram buram kokarak. Sol elinin işaret ve baş parmaklarıyla sımsıkı kavradığı , içkisiz harmanladığı yalansız sigarasını yaktı üç nefeste. Kapı pervazlarından hasretle kurtulan tatsız rüzgara saçlarını teslim etmiş Alfredo , aynı teslimiyeti bu kez kahverengi gözbebekleri içinde bahşetmişti, liman girişinin açıklarına dek uzattığı bakışlarına ilaveten. Eski yeşil berjerde yani herzamanki yerinde Pedro , buruk şarabın tesirindeki sıkılganlığına meze yaptı tasavvura aşina olmayan bu liman girişi bekleyişini. Bu beş adamın kilitlenmeye teşne bakışları seçmeye başladı tarihin en garip m...

FUTBOLCU KARTI

Şeytan deresi denildiğini duymuştu o sarp beyazlığa.Tipinin arasından başını her kaldırdığında gördüğü aşina silüetin kendisinde yarattığı his,seneler sonra bu sefer    vaalserberg karşısına dikildiğinde tekerrür etti.Tepeler    bu kamptaki tek yakın şeydi ona, tam o esnada dalgınlığını bırkaç kısık kahkaha dağıttı. Kendisi gibi Louıs Van Gaal tarafından denenmek için davet almış bu    üç genç . sadece isimleri telaffuz edildiğinde tebessumlerini gizleyemiyorlardı. ledezma, Gadiaga, Seyit Cem. 14 numaralı bordo-mavi antrenman formasının armasındaki o meşin top figürüne takıldı,üzerinde aynı forma ile bir    davut heykeli gıbı duran figo dan kacırdıgı çekingen gözleri. İşte bu gözlerin sahibi adamın     bendeki yeri    ,yeğenime verdiğim    söze istinaden    futbolcu kartlarına    servet harcamam ile sınırlıydı. O dönem kartlardan en zor çıkan isimdi kendileri ve sayısal lotoyu tuttu...

YILANKAVİ ÇİSENTİLER

YILANKAVİ ÇİSENTİLER Kandilli'de yılankavi çisentilere teşne bir güz akşamı; Anadoluhisarı sırtlarında palazlanan    serin rüzgar seyrek saçlarını savurduğu esnada, çayından buruk az yudumlar alarak    söze girişiyor emekli nahiye müdürü Refet Bey: ' Siz ne bilirsiniz Kandilli'yi, Dördüncü Murat Han, Revan Seferi dönüşü şu tepemizdeki semtteki köşkte cihana gözlerini açan Şehzade Mehmet için döktürtüyor tüm kandilleri. Her kaldırım taşı sanki ateşböceği her kuytu adeta cennet nuru. İşiten    gören kim varsa kulaktan kulağa ağızdan ağıza    gele gelmiş namı bize kadar ve oluvermiş ismi buraların Kandilli' diyerek çevre esnafı kendisine hayran bıraktığı esnada, caddenin hemen karşısında ki mütevazi ama bir o kadar da şirin malikanenin İbranice'deki tanımına uyan kuruluktaki bahçesinde bir karartı beliriyor. Bu karartının adı Ali Sami. Halet-i ruhiyesi annesi Emine Hanımın tesirinde. Uzaktan izliyor galibinin yan bahçeden bin bir izinle koparılm...

ŞAMPİYON !

                           ŞAMPİYON...!!! Ve hırpani, katrana çalan kara tüylü, ve güvensiz, kaybettiği sol pençesinin yerine bir yumruya basarak zor ayakta durabilen, ve mahçup, başı sonsuza dek öne eğik, ve tedirgin, emekli bir çoğrafya öğretmeni kadar    metanetli , ve uykusuz ve sarhoş bir konsomatris kadar fütursuz, ve masum güvercinlerin pek uğrak yeri olmayan Apolyont Gölünün kıyısında , Balıkesir'den Ali Hikmet Paşa'nın emriyle çıkmış, 1929 mayısının ılık Gölyazı sabahına    Yüzbaşı Fahri komutasıyla uyanmış istihkam bölüğü işte :    Ve hırpani, ve güvensiz, ve mahçup, ve tedirgin, ve metanetli , ve fütursuz, ve uykusuz... Ve düzleştirdiği, taşlarını çıkarttığı , çevresine duvarlar ördüğü, bir küçük ahşap tribün eklediği bu topraklardan bir Türkiye Şampiyonu çıkacağından habersiz. 1 AY ÖNCESİ. YER: BÜGÜNKÜ ÇELİK PALAS OTELİNİN YANINDAKİ ATATÜRK KÖŞKÜ: " Nasıl söyleriz bun...