Ana içeriğe atla

Biraz Sarı Biraz Mavi

3 nisan 1905 , Arjantin , La Boca bölgesi , Solis Parkı


Pazardan kalmış lazanyaları rahmetli annesinden yadigar sicilya tarzı tabaklarına boca etti Esteban . Tel dolap rafları arasından bulabildiği yegane az kırıklı parçaydı oysa ki bu hararetli münakaşalardan geriye kalan. Sigarasını sadece içki ile içebildiğini söyleyip kendisini pek maharetsiz kandıran Juan Antonio kardeşi Teodor’a baktı gerginliği buram buram kokarak. Sol elinin işaret ve baş parmaklarıyla sımsıkı kavradığı , içkisiz harmanladığı yalansız sigarasını yaktı üç nefeste. Kapı pervazlarından hasretle kurtulan tatsız rüzgara saçlarını teslim etmiş Alfredo , aynı teslimiyeti bu kez kahverengi gözbebekleri içinde bahşetmişti, liman girişinin açıklarına dek uzattığı bakışlarına ilaveten. Eski yeşil berjerde yani herzamanki yerinde Pedro , buruk şarabın tesirindeki sıkılganlığına meze yaptı tasavvura aşina olmayan bu liman girişi bekleyişini. Bu beş adamın kilitlenmeye teşne bakışları seçmeye başladı tarihin en garip merakıyla beklenen geminin bayraklarını.
1900’lü yılların başlarında futbolun hızlı bir şekilde yaygınlaşması ile birlikte Arjantin’de de gençler kendi takımlarını kurarak topun peşinde koşmaya başladılar. Beş İtalyan denizci genç (Esteban Baglietto, Alfredo Scarpatti, Santiago Pedro Sana ve Juan Antonio-Teodoro Farenga kardeşler) 3 Nisan 1905, Pazartesi günü, Arjantin’in en popüler kulübü olacak olan Boca Juniors’ı kurdular. Belki de futbol tarihinin en özel Pazartesi gününde gerçekleşen bu olay, daha sonrasında yaşanacak olan sayısız başarıyı da beraberinde getirdi.
Kalpleri Fetheden Renkler: Altın Sarısı ve Mavi
 Beş arkadaş Esteban Baglietto’nun evinde toplanıp kulübün kurulması için son toplantılarını yaparlar , Boca Juniors’ı kuracaklardır. 
Kulübün adına karar verirken biraz tartışmış olsalar da bulundukları bölge olan La Boca’nın kulübün adı içerisinde geçmesi gerektiğine karar verirler ve “Boca Juniors” üzerinde mutabık olurlar.
Kulübün renklerine karar vermek ise onlar için daha zor olmuştur ve nihai kararın verilmesi sekiz yılı bulmuştur . Hatta Boca’nın resmi sitesinde de ilk renklerin siyah-beyaz olduğu belirtilir. Daha sonrasında, 1907 yılında, ise Boca sahaya mavi-beyaz formasıyla çıkmıştır ve bir süre bu renkler kullanılmıştır. Bu renklerden sıkılmış olduğunu düşündüğüm Juan Rafael Bricchetto, çalıştığı köprü üzerinde dururken limana ilk yanaşacak yabancı geminin ülkesinin bayrak rengini kulüp rengini yapmaya karar verir. Bu fikri herkes onaylar ve limana giren ilk gemi olan  İsveç gemisinin bayrak renkleri Boca’nın renkleri olur ve o gün bu gündür Boca aynı tasarımlı formayı giymektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

20 ocak 1989 / 9:26

 Devir göstergesini belli belirsiz aydınlatan hüzmenin peydah ettiği akis , yeni harman sigarasından kurtulan duman güruhunu ,ilk üflenildiği esnada sanki cuma son ders zilinin akabinde bahçeye koşturan ilkokul talebeleri gibi gösteriyordu  , köhne deri kaplamalı direksiyon simidinin hemen üzerini.Ve  öğretmenleri tarafindan azarı işitince  hizaya giriyordu , kelebek camın önünde bu çok çocuksu duman öbeği.  Uykusu kaçalı çok olmamıştı. Şoför mahalinin hemen arkasında oturduğundan kaptanın ardı ardına eklediği sigaraların peydah ettiği bu temaşa , aklına yalnızca uykusu kaçtıği geceler gelen beşbenzemez fikirlere kısa bir çay molası verdirtmişti.Hep böyleydi bu yeniyetmeliğinden beri. Ne zaman uykusu kaçsa : kasenin dibinde kalan çerez kırıntılarının tadlarının aynılığını , gerçek lezzetlerini bir bütün olarak yenildiğinde alınabildiğini. Yugoslavya denildiğinde , aslında yugo nun güney anlamına geldiğini fakat memleketinin hiç de o konumda bulunmadığını. Pele n...

Nazım Hikmet'in beyninin muhtevası

 Nasıldı acaba yeni kesilmiş çimen kokusunun genizde bıraktığı his , ya yağmur sonrası teftişine çıkmış salyangozların arnavut kaldırımında bıraktığı iz ?  Körolası gardiyanlar yasaklamış mı pazar öğlen vakti voltasını ? Topu iyi saklamışmıdır koğuş zulacısı çelimsiz oğlan ? Kale direği misali konacak parkalar ? Bu zemheri soğuklarında cıkartıp vermez ki hergeleler.  Altışar için büyük yedişer icin küçük. Şartlı tahliye edilmeseydi eğer çiroz cemal  , pintiydi falan ama yakışıklı yönetiyordu müsabakayı namussuzum. Hava kızıla çalmadan bitirmeli maçı, müdüre sözüm var.  Banyo da açılsa bitiş düdüğüne müteakip , ne kiyak. Doğa Ana da örtse zemine çiğini , zemin halis.İki dal cigaram kaldı,  canı sağolsun kaleye geçmek için avantasını isteyen teresin. Ağırıma gitmiyor artık yemekhanecinin her kaçan topun ardından ettiği üstruplu küfürler.Bir de aldık mı bu maçi benim içim Aladağ'dan serin... Diye içinden geçirmistir belki de Nazım Hikmet , bir cumartesi akşamı...

Trilye Üçlemesi

Dünyadaki insanların acaba kaç binde biri şu anda başını aya çevirmiştir ? Halbuki o herşeyi , herkesi görüyor ve gafletimizin üstüne o tatlı o iyi tebessümünü serpiyor der İçimizdeki Şeytan romanında Sabahattin Ali. Üstadın beklentisinin müteakipi romantik merakının aksi yönündeki bir diğer soru ise acaba şu anda kaç kişi başını dünyaya çevirmiştir ? Soru şimdiki zaman eki ile sorulduğunda epeyce ürpertici görünmekle beraber , geçmiş zaman eki aynı soruyu astronomik bir genel kültür bilgisine dönüştürüyor. Cevaplar arasında klasik apollo üçlüsü ilk göze fişeklenenlerden ; Neil Armstrong , Buzz Aldrin , Micheal Collins . Bu üçlünün dünyaya çevrilen başlarının müsebbibleri arasında NASA mühendisi İsmail Akbay , adını İznikteki ilk konsilde mevcut iktidara ters düşüp aforoz edilen üç papazdan ( aya yorgi , aya yani , aya sotiri) alan Trilyenin bir güzel evladı. Cenevizliler zamanında korsan saldırılarına karşı güç birliği yapan üç köyün birleşimiyle şimdilerdeki halini almaya başlıyor...